Uluslararası Politika Gerçekleri

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Uluslararası Politika Gerçekleri" adlı köşe yazısı.

Küresel politikanın en önemli unsuru devletlerin, kendi aralarındaki dostluk anlayışı nedir? Bu soruya küresel politikanın şuan işlemekte olan versiyonunun kurucusu olan Machiavelli ile cevap verelim. Machiavelli, ünlü İtalyan felsefeci, devlet adamı, politikacı ve askerdir. Fikirleriyle bir döneme damgasını vurmuş, Avrupa’daki Rönesans hareketinin sembol isimlerindendir. Küresel politikayı çıkar odaklı hale getiren, sadece politikayı değil, hayatın içini de menfaat merkezli şekillendiren bir isimdir o. Bazı kavramların altını şiddetle çizmek gerekir. Daha önceki yazılarımdan birinde genişçe açıkladığım, bugün birbirine karıştırılan Siyaset-Politika, İlim-Bilim, Ahlak-Etik gibi birçok kavram yeniden tanımlanmayı gerektiriyor. Ebubekir Sifil hoca kavramlar konusunda çok güzel bir söz söylüyor: “Modernizmin kuralları, kavramları günümüz dünyasını inşa ediyor ve böyle verileri olan bir dünyada yaşıyoruz.” Bu söz o kadar haklı ve yerinde bir tespit ki, bize Sifil hocayı takdir etmek düşüyor. Batı düşüncesinin ruhumuza zerk ettiği modernist kavramları kullanmaya karşı olduğum için, yazımız boyunca “siyaset” yerine “politika” sözcüğünü kullanacağım. Yazıda anlatmak istediğim küresel siyaset değil, küresel politikadır. Siyaset gibi güzel bir kelimenin varlığı dahî günümüz dünyasında var mıdır? Bilemem. Bunun hakkında da sosyologlar kafa yormalıdır. Uluslararası İlişkilerciler çok iyi bilir ki, küresel politika içinde devletlerarası ilişkilerde dostluk veya düşmanlık olmaz, olamaz. Devletler birbirlerine karşı hareketlerinde, tutum ve davranışlarında dostluk veya düşmanlıklara göre değil, tamamen çıkarlara göre hareket ederler. İkili diplomatik ilişkilerde aslolan menfaattir. Menfaat yani ticaret, yani para, yani ekonomi. Bu anlattıklarımızı Uluslararası İlişkiler disiplini, “Realizm” olarak teorilendirir. Realizm, en genel tanımıyla gerçekçiliktir. Küresel politikada da tek gerçek vardır, o da güçtür. Güç, para demektir. Para ise çıkarlar dahilinde elde edilebilen bir şeydir. Alman asıllı ABD’li siyaset bilimci Hans Morgenthau, Realizm’i 6 ilkeye oturtmuş ve bu ilkelerden birisini de “Güç” olarak açıklamıştır. Realizm’in bir başka özelliği de amaca giden yolda hiçbir engel tanımamasıdır. Devletler eğer güç elde edeceklerse, yani gâye güç ise, her şey meşrudur. Çünkü uluslararası sistem anarşiktir. Hiçbir denetleyici mekanizma yoktur.(BM örneği veren uzmanlar var olsa da BM’nin ne kadar otorite sağladığı bugün nettir.) Bu yüzden devletlerin rahat bir hareket alanı vardır. Devletlerarası ilişkileri bazen insanlar arasındaki ilişkilere benzetirler. İşte bu, Realizm’in tamamen sosyal hayat içerisine sokulmak istenmesinin en belirgin göstergesidir. Çağımızda hayatlarımıza girmiş midir? Bunun aksini ispatlamak oldukça güç. Bugün küresel politikadaki bu çıkar odaklı ilişkiler, sosyal hayatımızı da net bir şekilde tehdit ediyor. Bundan dolayı, toplumlarda Ahlakî bir çöküş yaşanıyor.(Özellikle Türkiye’de son yıllarda fazlasıyla yaşanan ahlakî çöküş dikkate değerdir.) Bu ahlakî çöküşün önüne geçmek zor ama imkânsız değil. Ben bütün kalbimle inanıyorum ki, bu durumun önüne geçilebilir. Fakat her harekette olduğu gibi bunda da azim, inanç ve bir duruş şarttır. Ne mutlu bunu en azından düşüncede başarabilen, düşüncede ahlakîliği yakalayabilenlere!