Trans Pasifik Uyku

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Trans Pasifik Uyku" adlı köşe yazısı.

Her hafta bu köşeden siz değerli okuyuculara farklı bakış açıları kazandırmak için naçizane bir çaba içerisindeyim. Herkesin baktığı yere değil de, kimsenin fark etmediği yere odaklanmanın insana çok farklı şeyler kazandığı kanaatindeyim. Bugün de, aslında içinde olduğumuz durumun dışında pek de bilmediğimiz, bilmek istemediğimiz bir dünyadan hepimizi ilgilendirecek önemli bir habere odaklanacağız. Geçtiğimiz hafta, ABD ile Çin arasındaki ekonomik rekabetin adeta kağıt üzerine döküldüğü bir hafta oldu. Geçen sene ekim ayında ön anlaşması yapılan Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması(TPPA)’nın nihai imzaları geçen hafta içinde yanılmıyorsam 3 Şubatta atıldı. Bu antlaşmayla birlikte bir kez daha bütün dünyanın uyutulup bir yerlerde bir takım işlerin çevrildiğine şahit olduk. Peki, nedir TPPA? Ne anlama gelir? Hangi ülkeler imzacıdır? Dünya ekonomisi için ne anlam ifade eder? Bizim için ne ifade etmelidir? Bütün bu soruların cevabı bile bir tez konusudur, burada uzun uzadıya anlatmak mümkün değil tabii. Ancak biz kısaca olayın mantığını verip hepimizin asıl odaklanması gereken noktaya dikkat kesileceğiz. Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması, Pasifik Okyanusuna kıyısı bulunan 12 ülkenin aralarındaki ticari ilişkileri geliştirmeye yönelik bir anlaşmadır. Anlaşmanın ekonomik boyutu, ABD’nin de işin içine girmesinden anlaşılacağı üzere oldukça büyük. İmzacı 12 ülke ise hayret verici; ABD, Japonya, Malezya, Vietnam, Singapur, Brunei, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Meksika, Şili ve Peru. İşin hepimizi ilgilendiren tarafı da bu 12 ülkenin dünya ticaretinin %40’ına sahip olmasıdır. Hepimizin tahmin edeceği gibi işe öncülük eden ABD’dir ve yine hepimizin tahmin edeceği üzere anlaşma, iki küresel güç Rusya ve Çin’e karşı imzalanmıştır. Özellikle büyüyen Çin ekonomisine karşı Amerikalı bir çözüm üretme mekanizmasıdır TPPA. Şimdi gelelim bizim vahamet arz eden durumumuza. Birileri bizi kendi derdimizle oyalarken, diğer tarafta çok güzel bir şekilde iş hallediyor. Kendi derdimiz bazen Suriye oluyor, bazen Irak oluyor, bazen Türkistan oluyor, Bazen Bayırbucak oluyor, bazen Kafkasya oluyor, bazen İran oluyor, bazen Suudi Arabistan oluyor, bazen Afganistan oluyor, bazen de Filistin oluyor. Derdimizle dertlenmeli miyiz? Tabii ki dertleneceğiz. Derdimize çözüm arayacak mıyız? Tabii ki de arayacağız. Ancak bu ortamda olmamamız gereken bir hâl var; Şuursuz olmayacağız, bilinçsiz olmayacağız, avanak hiç olmayacağız. Küresel sistemin çarkına el atmış birileri bizi uyutuyor. Biz uyudukça da hiç durmadan bir şeyler karıştırıyor. Aslında problemimiz uykuda olmak değil, maalesef derin uykuda olmak. Allah uyanmayı nasip etsin…