"To Be" Or "Not To Be" (Olmak ya da Olmamak)

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "'To Be' Or 'Not To Be' (Olmak ya da Olmamak) " adlı köşe yazısı.

Uluslararası gündem hiç olmadığı kadar yoğun bu aralar. Son bir haftada önemli olaylar yaşıyoruz. İngiltere’de gündem Brexit idi. Daha sonra İsrail-Türkiye Anlaşması gündemi meşgul etti ve son olarak Rusya-Türkiye ilişkilerindeki normalleşme uluslararası arenada gündem konusu olarak yerini aldı. Bizim bütün bu gelişmelere nasıl bakmamız gerektiği de bizim gündemimizdir. Bu olaylar dünyayı etkileyecek çapta önem arzeden olaylardır. Bu olaylara neresinden bakacağımız, bizim dünya görüşümüzü şekillendirir ve olayları anlamada bize ultra kolaylık sağlar. Birleşik Krallık’da 23 Haziran’da bir oylama yapıldı. Krallık halkı Avrupa Birliği’nde kalıp kalmamayı oyladılar. Sonuç hem Avrupa için hem de Dünya için sürpriz oldu denebilir aslında. Az bir fakla da olsa İngilizler, AB’den ayrılmayı seçtiler. Avrupalılar bu duruma o kadar hazırlıksızlardı ki, Almanya ve Fransa devlet başkanları hemen bir toplantı ayarladılar ve şaşkınlıklarını gizleyemediler. Sırf bu referandum için İngiltere ziyareti yapan Obama sanki böyle bir sonucun çıkacağının farkındaydı. Bu sonuç sadece AB’yi değil, ABD’yi ve tüm dünyayı etkileyecek bir sonuçtur. AB, bu noktadan sonra “olmak ya da olmamak” kararına varacaktır. Sonucun Avrupa’da giderek yükselen milliyetçi akımları da gösterdiği bir gerçektir. Son zamanlarda yakınlaşmaya başlamalarıyla beraber gündeme gelen İsrail-Türkiye ilişkilerine gelecek olursak, anlaşmanın iki tarafın da karşılıklı çıkarına dayandığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Böylesi diplomatik ilişkilerde kazanan ya da kaybeden olmaz. Anlaşmanın içeriği öyle olur ki bundan iki tarafta maksimum yararı sağlar. Uluslararası ilişkilerde win-win olarak adlandırdığımız bu anlaşmalar ülkeler için önemlidir. Bu da olmak ya da olmamak meselesidir. Diyeceksiniz ki, gariban Filistin halkına ne olacak? Ümmetçilik anlayışı ne olacak? Efendim, bunun cevabı Cemil Meriç’in ifade ettiği gibi, “Çıkarlar konuşunca vicdanlar susacak” Ve son olarak Türkiye-Rusya ilişkilerine gelelim. Bu durumla ilgili son zamanlarda önemli gelişmeler olduğunu takip edenler bilecektir. Türkiye tarafından atılan adımlarla bir yakınlaşma süreci başladığını biliyoruz. Bu durum son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Vladimir Putin’e mektup göndermesiyle zirve yaptı. Çünkü bu da bir olmak ya da olmamak meselesidir. Ülkemizde, “Rusya domatessiz kaldı.” “Bize muhtaçlar diz çöktüreceğiz onlara” diyerek milliyetçiliği damarından akıtan siyasetçi ağabeylerimiz, uluslararası politikanın böyle bir şey olmadığını öğrenmişlerdir herhalde. En azından böyle umuyoruz. Bir kere diplomatik ilişkilerin kendi dinamikleri vardır. Bunları salt siyasi sebeplerle ya da ekonomik sebeplerle açıklayamayız. Siyaset, ekonomi ya da askeri sebepler sadece sebeplerden birkaçıdır.