Şüphe Tek Gerçektir

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Şüphe Tek Gerçektir " adlı köşe yazısı.

15 Temmuz gecesinden beridir ülke insanı olarak çok şeyler yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Yaşadığımız ölümler, yaralanmalar, psikolojik harplerin hepsi ama hepsi gerçek. Ancak gerçek olan bir şey daha var, o da şüphe… Ezel dizisinin meşhur Ramiz Karaeski karakterinin çarpıcı şifreli sözüydü bu: “Şüphe tek büyük gerçektir.” O zamanlar film olarak baktığımız, kurgu olarak izlediğimiz bu olayların geldiğimiz süreçte yanımızda duracağını nereden bilecektik? Evet, film bir kurguydu. Ancak Tuncel Kurtiz’in nefis oyunculuğuyla canlandırdığı Ramiz Dayı’nın bu sözü olabildiğince gerçekti. Akıl sağlığı henüz yerinde olan insanların 15 Temmuz’dan beri kafasının karışık olduğunu biliyorum. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan geceyle ilgili taşların yerine oturmadığı birçok olay varken, bütün bunlara salt bir “darbe” demek mantıklı olmayacaktır. Cevaplarını henüz bilmediğimiz, aydınlanmamış ve çok büyük ihtimal hiçbir zaman aydınlanmayacak olan o kadar çok konu var ki, neresinden tutarsak tutalım herhalde bizde var olan IQ yeterli olmayacaktır. Bütün yaşananları bir tarafa yıkmak ve bundan kârlı çıkmak pek tabii mümkün. Fakat yaşanan bunca karışık olayı sadece bir tarafın katıldığı bir organizasyon olarak değerlendirmek zihinlerimize hakaret olacak. Birileri bizi ciddi biçimde salak yerine koyuyor. Ortada bir satranç oyunu var. Bu satrancı kimlerin oynadığını, ne üzerine oynadığını, nasıl oynadığını çözümleyemediğimiz ve bilmediğimiz bir oyun bu. Fethullah Gülen, en normal şekliyle ilk anda bütün suçlamaları reddetti, kabul etmedi. Ancak daha sonra American Voice için verdiği demeçte işin rengi biraz değişmeye başladı. Ve en son New York Times için kaleme aldığı makalede bir nevî açıkça itiraf vardı. İngilizce yayımlanan makalede Gülen’in şu ifadeleri bile ciddi anlamda kendi hareketinden dahî emin olmadığı, çözüldüğü yorumunu çıkartmamız için yeterlidir: “If somebody who appears to be a Hizmet sympathizer has been involved in an attempted coup, he betrays my ideals.” (Hizmet sempatizanı kimse eğer bu olayların içinde yer almış ya da gözükmüşse, benim ideallerime ihanet etmiştir.) İşte Gülen’in bu ifadeleri bir anlamda olayların kilit noktasını oluşturmaktadır. Makalenin içinde Gülen, hizmet hareketinden ve bu hareketin insan haklarına, özgürlüğe, eşitliğe ne kadar önem verdiğinden bahsederken sonunda verdiği mesaj da ilginçlik oluşturan başka bir noktaydı. Gülen, makalenin sonunda ABD’yi Ortadoğu’daki kanlı diktatörlük rejimlerinden kurtarması için göreve çağırıyordu. Peki, Fethullah Gülen bunları neden yapıyor? Böyle bir ortamda neden bu tür mesajlar vererek karşı tarafı daha çok öfkelendiriyor? Üzerine yapışan söylemleri reddetmek varken neden hepsini kabullenircesine bir söylem geliştirdi?       Eğer böyle kirli bir girişimi yaptıysa, neden 17-25 Aralık girişiminden daha planlı, organize bir şekilde yapmadı, yapamadı? Sorular soruları kovalıyor ve hiçbir yeterli cevap alınamıyor. Darbe girişimi içinde kafamızda bir yere oturtamadığımız onlarca olay var. Bir darbe girişiminin olduğu kesin fakat Neden? Nasıl? Soruları askıda kalıyor şimdilik. Ordu içindeki Cemaat yapılanmasının darbede en önde kilit rolde olduğu biliniyor. Fakat emin olduğum bir konu daha var ki böylesine başarısızlığa odaklanmış bir girişimin arkasında çok başka hedefler ve çok başka kirli odakların da olduğudur. Amaçlarının ne olduğu da kesin olmamakla birlikte tahmin edilebilir: Kaos… Böylesi ortamlarda hiçbir haber kaynağına da net bir şekilde güvenemeyeceğimiz için bize kalan tek gerçek şüphe oluyor. Zamanında Fethullah Gülen’den de zerre dahî şüphe duymayan, her dediğini hocaefendi diyerek onaylayan güruhlar, bugün yine kendilerine getirilen her haberi de şüphesiz, şeksiz onaylıyor. Bu ortamda bizim herkesten ve her şeyden şüphelenmemiz gayet normaldir. Ne diyordu Ahmet Muhip Dıranas; “Şüphe, çilelerimizin en büyüğüdür.”