Şia ile gelen vahdet

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Şia İle Gelen Vahdet" adlı köşe yazısı.

Sünnilik ve Şia, İslam Dünyasının iki büyük ekolü..

Sünniliğe göre Şia yanlış, Şia'ya göre Sünnilik yanlış. Bu iki büyük ekolün Ortadoğu topraklarında hep temsili olmuştur. Siyasi olarak da oldukça kullanılabilir bir tabana sahiptir iki ekol. Ortadoğu'daki önemli temsilcileri malumdur; Şia tarafını İran göğüslemiş, Sünni tarafını ise Suudi Arabistan ve Türkiye göğüslemiştir.

Özellikle İslam Dünyası'nın Batı'dan her anlamda geri kalmasından sonra İslam düşünürleri, Vahdet olgusunu tekrar düşünmeye ve sorgulamaya başlamışlardı. Vahdet, kelime manası olarak Arapça Vahid sözcüğünden türemiştir ve anlamı birleşme, tekleşme, tek olmadır. Bu bağlamda düşünürlerin üzerinde kafa yorduğu konu, İslam dünyasının nasıl biraraya toplanacağı, kendi içinde birliği nasıl sağlayacağı konusudur. Uzun zamandır, özellikle Osmanlının dağılışından beri bu konu bütün İslam Alemini meşgul etmektedir. Konu mühim, konunun içerdiği mana daha da mühim. İslam dünyasının bu konuya muhatap bütün ekolleri, mezhepleri olaya hep kendi pencerelerinden bakmışlardır. İran, devrimi gerçekleştirdiği 1979 yılından beri İslam dünyasına kendi mezhepçiliğinden şekil vermeye çalışmaktadır ancak buna karşı Türkiye ya da Suud da boş durmuyor, onlar da kendi mezhepçi propagandalarını yaymakta ısrar etmektedirler. Tarihe baktığımızda bu durum aynen bugün olduğu gibi olmuştur. Osmanlı, sünni bir otorite olarak Şii Safevilerle savaşmıştır.

İslam tarihindeki bu keskin ayrılış, aslında 600'lü yılların sonlarına yani Hz.Ali'nin iktidar yıllarına dayanmaktadır. Hz.Ali ile Hz.Muaviye arasında vuku bulan Sıffin Savaşı, bu keskin ayrımın başlangıç noktasıdır. Savaşın nedeni ise basittir. Hz.Ali'nin iktidarını istemeyen Muaviye, bir vali olarak iktidara sahip olmayı düşünmektedir. İşte tam da bu nedenden dolayı o zaman ki iktidar sahibi halife Hz.Ali'ye başkaldırmıştır. Bu keskin ayrımda Şia, Hz.Ali tarafını tutmuş. Sünniler ise Hz.Ali'nin karşısında olmamalarına rağmen Muaviyenin de kötü bir iş işlediğini ve haksız olduğunu söylememişlerdir. İşte olan bütün mesele Sünnilerin bu ikircikli tavırlarından kaynaklanmaktadır. Sünniler, o zamanlardan bu yana süre gelen bu tarihsel süreçte dik bir duruş sergileyememiş ve Şia'nın oluşumuna istemeden de olsa katkıda bulunmuşlardır. Vakıa budur ve Sünni İslam Alimlerinin üzerinde ciddi düşünmesi gerekmektedir. Sünnilik diye açıkladığımız Ehli Sünnet itikadı, bu konuda artık ciddi bir tavır almalıdır. Dini olarak gözüken bu konu aslında bir iktidar meselesi olduğu için direkt olarak siyasi bir konudur. Bunun üzerine şunu da belirtmek gerekir ki, Ehli Sünnet de Şia da siyasal mezheplerdir.

Bütün bu tarihsel süreci gözden geçirdikten sonra ve bunun sonucunda Sünnilerin düştüğü hatayı söyledikten sonra şu hususu da izah etmekte sakınca görmüyorum; Şia hiçbir zaman tüm İslam Dünyasını kapsayacak bir ideoloji olmamış aksine zıt kutuplara çekici bir işlev görmüştür bu nedenden dolayıdır ki, İslam dünyasına vahdeti getirecek ideoloji yine Sünni ideolojidir. Çünkü bahsettiğimiz bu yanlışına rağmen tüm müslümanları içine alıp sindirebilecek kapasitededir. Ancak bir şartla hakk'ı haklıya vererek, Şiileri de İslam Dünyası'na kazandırarak...