PKK Şehire Yeni Mi İndi?

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "PKK Şehire Yeni Mi İndi?" adlı köşe yazısı.

Türkiye olarak yıllardan beri bir PKK varlığıyla savaştık durduk. Halen şiddetli bir şekilde savaşıyoruz. Bu savaşta binlerce belki milyonlarca kişi öldü. Şuanda da ciddi bir şehir savaşı verilmekte. Pekiyi yıllardır savaşıp durduğumuz bu PKK yakın tarihimizde hiç şehre inmedi mi? Bir şehir yapılanması oldu mu? Olduysa bu yapı ya da yapılar neydi nasıl oldu?

Bütün bu sorulara, iki önemli yapı PKK ve onun şehir yapılanması olan KCK'yı irdeleyerek cevap vereceğiz. Öncelikle konunun net bir şekilde anlaşılabilmesi için PKK ile başlayalım.

Türkiye'de siyasal Kürt hareketi, Demokrat Parti iktidarının sonlarında ortaya çıktı. 27 Mayıs Darbesi'nin ardından kabul edilen 1961 Anayasası'nın yarattığı özgürlük ortamı, 'Doğu Meselesi'ni üzerinde en çok konuşulan konulardan biri haline getirdi. Özgürlükçü ortamda gelişen sol akımlar, o güne kadar meşru siyasi zeminde örgütlenme şansı bulamayan Kürtler için bir fırsat yarattı. Bununla beraber doğudan batıya doğru göç olgusu, bu durumu etkiledi. Doğudan gelen gençler okumak ve siyasetle uğraşmanın yanı sıra birlikte hareket etme olanağını da yakaladı. Bunlar Kürt hareketinin hem teorik hem de pratik zeminini oluşturdu. Kürt hareketinin entellektüel zemin kazanmasıyla birçok Kürt aydın yeni kurulan Türkiye İşçi Partisi bünyesinde aktif siyasete girdi.

PKK’nın temellerinin atıldığı dönem, 12 Mart 1971 Muhtırası zamanına dayanır. PKK, ilk kurulduğu yıllarda Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların Türk ırkından ayrı bir ırk olduğunu, Türk devleti tarafından sömürüldüğünü, dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde bağımsız bir Kürdistan devleti kurmayı hedeflemekteydi.PKK, Türkiye'deki sol örgütlerin yaklaşımlarına ve çözüm önerilerine bir tepki olarak ortaya çıksa da, Marksist söylemden kopmadı. Ancak örgüt, ilk oluşumundan itibaren önceliğini Kürt ulusal bilincinin oluşturulmasına verdi.

Abdullah Öcalan öğrencilik yıllarında ulusal sorunun silahlı mücadeleyle çözülebileceği fikrini savunarak, faaliyet alanını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine taşıdı. 1978 yılında silahlı eylemler başladı. Öcalan ve arkadaşları, Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde 27 Kasım 1978’de yaptıkları toplantıyla örgütlenmelerinin ismini PKK olarak belirledi.

PKK’nın ilk ses getiren eylemi 1984 yılında oldu. Hakkari’nin Şemdinli ilçesi ile Siirt’in Eruh ilçelerine eş zamanlı baskınlar yapılarak silahlı eylemler başlatılmış oldu. 1999’da Öcalan yakalandıktan sonra, mahkemede verdiği ifadelerde, örgütün silahlı faaliyetlerini 1984 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıyordu. Öcalan ifadesinde, ‘Hilvan-Siverek dönemi’ olarak tanımladığı birinci dönemde mücadelenin, ağalara ve şeyhlere, yani mahalli otoriteye karşı sürdürüldüğünü; Şemdinli ve Eruh baskınlarından sonra başlayan ikinci dönemde ise gerilla taktiği tarzındaki silahlı eylemlerle örgütün doğrudan devlete yöneldiğini anlattı. İfadesinde Şemdinli ve Eruh baskınlarının kendi talimatıyla gerçekleştiğini kabul eden Öcalan, eylem kararını 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde üç örgüt üyesinin ölüm orucunda hayatını kaybetmesi üzerine verdiğini kaydetti. Örgüt 1986-87 yıllarıyla birlikte eylemlerini yoğunlaştırdı. Bu dönemde özellikle köy baskınları yapan örgüt, böylelikle devlete de bir mesaj vermiş oluyordu. Örgüt otoritesi bölge halkına alternatif devlet mesajı veriyordu.

Tabii ki bütün bunlar olurken, PKK’ya komşu ülkelerden gelen destekleri unutmamak lazımdır. Ne zaman ki Türkiye’nin bir komşu ülkeyle sorunu olsa nedendir bilinmez(!) PKK terörü ülkede estirilmeye başlanır. Suriye, Irak, Yunanistan ve Ermenistan’dan destek aldığı bilinen örgüt, zaman zaman da İran’dan destek almaya yönelmiş ve nitekim umduğu desteği de istediği zaman alabilmiştir. 90’lı yıllarda Irak ile Kuveyt arasında yaşanan Körfez Savaşı ise PKK’ya hiç beklemediği bir fırsat doğurmuştur. Körfez Savaşı’nda bölgede oluşan kargaşa ortamından yararlanan PKK, bu dönemde pek çok silah elde etmiştir. O günden bugüne güçlenerek gelen bu örgüt, bazı zamanlarda askeri gücü TSK tarafından kırılmıştır. Ancak vur-kaç taktiğini benimseyen örgüt, bölge ve Türkiye için önemli bir tehdit durumundadır.

AB, BM, NATO gibi birçok uluslararası kuruluş tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’dan böylece bahsettikten sonra bu örgütün şehir yapılanması dediğimiz çatı kuruluşuna yani KCK’ya gelebiliriz.

KCK kısaltması Türkiye’nin gündemine ilk olarak 2009 yılındaki geniş tutuklama dalgalarıyla girdi. KCK, Abdullah Öcalan'ın 2004 yılında yazdığı "Bir Halkı Savunmak" adlı kitapta ortaya attığı Demokratik Konfederalizm ilkesi çerçevesinde örgütün yeniden şekillendirilmesiyle kurulmuştur. Öcalan tarafından geliştirilen Demokratik Konfederalizm konsepti, bir yandan ulus devlete bir alternatif, diğer yandan da Orta Doğu'da sorunların çözümü için bir model olarak önerilmiştir. Bu çerçevede, KCK, PKK'nin ve onun uzantısı olarak diğer Kürt bölgelerinde faaliyet gösteren tüm parti ve organizasyonların koordine edildiği bir yürütme organı niteliğindedir.

KCK, aslında şimdilerde moda tabir olan ‘paralel devlet’ tanımına bire bir uymaktadır. Bu varoluş anıldığı gibi sadece bir şehir yapılanması değil aynı zamanda mahkemeleri, emniyet güçleri teşekkülü olan alternatif bir devlet yapılanmasıdır. Bu yapılanmanın başında da tıpkı PKK’da olduğu gibi Abdullah Öcalan yer almaktadır. Onu takip eden hiyerarşik sıralamada Murat Karayılan ve Zübeyir Aydar en önemli iki isimdir.

KCK'da aşağıdan yukarı doğru örgütlenme öngörülmektedir. İçinde Gençlik Konseyi, Kadınlar Konseyi ve Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de ve bu ülkelerin dışında yaşayan Kürtlerin temsil edildiği iddia edilen beş ayrı konseyin yanısıra PKK, İran'da faaliyet gösteren PJAK ve Suriye'de faaliyet gösteren PYD gibi siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ile PKK'nın silahlı kolu olan HPG de temsil edilmektedir. Adı geçen konseylerden seçilen 300 delegenin temsil edildiği Kongra Gel ise KCK'nın bir tür yasama organı ya da parlamentosu niteliğindedir.

KCK, birkez daha göstermiştir ki PKK sadece dağlarda askeri bir harekat olarak kalan örgüt olmamıştır. Şehirlerde de ayaklanma çıkaracak, kendine göre yasama, yürütme, yargı organları oluşturan devlete tamamen zıt bir profilde başka bir devlet oluşturma fikridir aynı zamanda. Böylece KCK'ya kısa bir bakış atarak, şimdilerde verilen şehir mücadelesini daha net bir zemine oturtabildik. Ancak tüm bunlara rağmen Murat Karayılan'ın son yaptığı açıklamalar, örgütün şehirlere girmekle büyük bir strateji hatası yaptığını açıkça gösterdi. Gerçekten de bu örgüt için vahim bir hataydı. Bu hatanın hesabı örgüt içinde görülecek mi? Bilinmez. Bakarsınız hatanın sorumluları KCK'da yargılanır, değil mi?..