Ortadoğu'da Çözüm Sorunsalı

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Ortadoğu'da Çözüm Sorunsalı" adlı köşe yazısı.

Ortadoğu için fazla söze gerek yok sanırım. Bu topraklarda yaşanan acıları, dramları tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Ortaya bir çözüm koyamıyorsak ne kadar konuşursak konuşalım boşa konuşmuş olacağız. Bugün Ortadoğu için düşündüğüm, en azından düşünmeye yeltendiğim, bazılarının da aklına gelen çözüm yolunu, siz değerli haberra okuyucularıyla paylaşmak istiyorum. Ortadoğu’da varolan tüm problemlerin çözüm yollarının dışarıda olmadığını düşünen bir insan olarak, Ortadoğu’nun kendi dinamiklerine güveniyorum. Ortadoğu’nun düşünürleri fikrî seviyede Dünya düşünürleriyle yarışacak hatta bu yarıştan galip çıkacak seviyededir. Ortadoğu’dan yetişmiş birçok mütefekkir, Ortadoğu’daki sorunların aynı toplumsal sorundan kaynaklandığında hemfikirdirler: Toplumun kendine yabancılaşması! Ortadoğu’nun yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerinden biri olan Seyyid Kutub, Ortadoğu toplumunun içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: “Ne var ki insanlar İslam Dünyası adı verdikleri bu dünyada (Ortadoğu) maalesef ruhi değerlerine ve fikri miraslarına pek aldırmamaktadırlar. Gerek denizaşırı ülkelerden gerekse bunun dışındaki uzak yerlerden öğreti olarak aldıkları yasaları, nizamları, plan program ve metodları almadan önce bir fikir süzgecinden geçiremezler miydi? Ne yazık ki bunu yapmadılar. Bunu yapmadıkları gibi bu defa gözünü Avrupa’ya, Amerika’ya, Rusya’ya, Çin’e, Yugoslavya’ya ve benzeri yerlere çeviriyor. Buralara bakınca problemlerinin çözümünü buralardan ithal edebileceği düşüncesine kapılıyor. Nitekim geçimini temin için bir takım eşyaları ve istediği malları oradan ithal etmeye ve getirmeye başlıyor. Ancak kişi buralardan getirmek istediği bir şeyi ithal etmeden önce kasasına piyasadaki mevcut mala ve stoklarına bakıyor ve buna göre ne kadar getirebileceğinin hesabını yapıyor. İşte bu titizliliği adı geçen ülkelerden prensipler, kanunlar, yasalar, yeni nizamlar ithal edilecek olduğunda göstermiyor. Halbuki önce nezdindeki esasların prensiplerin sistem ve nazariyelerin tümüne bakması ve tetkik etmesi gerekir ki sonra Demokrasiden, Sosyalizmden ve Komünizmden alması gerekeni alabilsin.” Ortadoğu’dan çıkan bir başka büyük mütefekkir ve aynı zamanda sosyolog Ali Şeriati de Ortadoğu toplumunun ahvalini ortaya koyuyor. Ali Şeriati bu şekilde bugünkü Ortadoğu toplumuna yapılan muamele hakkında şunları söylüyor: “Vurgulanmalıdır ki emperyalizmin, özellikle zengin bir tarihsel birikim ve medeniyet geçmişine sahip köklü toplumlarda yaptığı ilk iş, mevcut nesli tarihinden koparmak olmuştur. Emperyalizm bu işte o kadar başarılı olmuştur ki söz konusu toplumların yenilikçileri geçmişle tüm ilişkilerini kestiler ve geçmişlerini tanımaz oldular. Halbuki emperyalistler, olanca iman ve aşklarıyla geçmiş eserlerini diriltmeye, korumaya ve tanıtmaya çalıştılar. İkinci dünya savaşında Avrupa şehirleri bombalanırken tarihi miraslarını can ve mallarını feda etme pahasına korumak için mücadele ettiler.” Ali Şeriati haklı olarak içinde yaşadığı toplumun, Avrupalıların tarihine ve kültürüne sahip çıktığı kadar sahiplenemediğinden yakınıyor. Aslında Ortadoğu toplumunu kendini bir sömürünün kollarına bırakmakla itham ediyor, eleştiriyor. Görüldüğü üzere Ortadoğu toplumunun birer ferdi olan bu büyük mütefekkirler sorunun ‘toplumun kendi özüne yabancılaşıp yabancı medeniyetlerin kişiliklerinden kendine kıyafet biçmesi’ olduğu konusunda birleşmişler. Ortadoğu’nun hala kendi içinde karışık ve kendisiyle savaş halinde olmasından da anlıyoruz ki bunların nedeni olan ‘kendi özünden kopuş’ devam etmektedir. Ortadoğu toplumu; özüne yabancılaşmış, tarihi sömürülmüş, batı maskesine mahrum edilmiş, yabancı ideolojilerle tutuklanmış durumdadır. En acısı da bu toplum düştüğü bu bunalımdan kurtulmak için çözümü yalnızca, Batı’nın dayattığı ideolojileri, sistemleri elsiz ayaksız hemen benimsemekte bulmuştur. Kendi gelenek, aidiyet, akıl ve yapısının süzgecinden geçirmediği her ideoloji, sistem, eşya ile birlikte biraz daha bataklığa sürüklenmiştir. Ortadoğu toplumu huzur ortamına ve kimliğine yeniden kavuşmak istiyorsa çözümü yalnızca Batı sistemleri ve ideolojilerinde bulmamalıdır. Önce özüne dönüp kendini tanımalıdır. Daha sonra ise yabancı sistem ve ideolojileri, kendine duyduğu özgüven ile akıl ve aidiyet süzgecinden geçirerek kendi sistem ve hayatına uygulamalıdır. Örneğin Ibn-i Haldun’un “Mukaddime”sini, Farabi’nin “Erdemliler Şehri”ni okuyup bilmeli. Daha sonra ise Platon’un “Devlet”ini, Marx’ın “Kapital”ini okuyup buradan bir sentezle kendi toplumunu inşa etmelidir. Artık yabancı ve hazır ideolojileri terkedip kullandığı sentezlerle özünden bir toplum ve sistem devşirmelidir. Dünya barışının sağlanması için önce Ortadoğu’da düzenin, refahın ve barışın sağlanması gereklidir. Bunun içinse önce Ortadoğu toplumunun kendi içinde barışı ve düzeni sağlamalıdır. Ortadoğu toplumunun düzene kavuşması için; önce kendi özüne geri dönmeli, onu tanımalı ve onu kaybetmeden yabancı fikirler ile sentezlemelidir. Barışın dünya genelinde olması için de Batının, Ortadoğu’nun bu yeni düzenini ve özünü kabul etmesinden başka bir çözüm yolu yoktur.