Milliyetçi Devlet Refleksi

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Milliyetçi Devlet Refleksi" adlı köşe yazısı.

Evet, Suriye sınırımız son 2-3 senedir olağanüstü bir hareketlilik içerisinde. Fakat bu hareketlilik son 1-2 gündür çok farklı bir hâl almış durumda. TSK, PKK’nın Suriye kolu YPG’ ye yönelik bir taarruz, daha doğrusu bir savunma refleksi başlatmış durumdadır. Olaya basit bir pencereden değil de, son aylarda yaşanan gelişmeler doğrultusunda bakabilirsek demek istediklerim daha da netleşecektir. ABD’nin son zamanlarda gerek dışişleri bürokratları aracılığıyla gerek büyükelçisi aracılığıyla yapmış olduğu açıklamalar, Türkiye’nin ortaya bir devlet refleksi koymasını sağladı. Suriye’deki kargaşa ortamından yararlanarak kendine bir devlet kurma hayaliyle ortaya çıkan YPG, zaten başından beri ABD tarafından terörist hareket olarak görülmüyordu. Gerçi ABD’nin terörist olarak gördüğü ve görmediği gruplar, hareketler de ayrıca incelenmesi gereken garip bir durumdur. Peki, ABD PKK’yı terör listesine almışken neden ve ne sebeple PKK’dan farksız olan YPG’yi listesine almaz? Daha da önemlisi son zamanlarda niçin resmi ağızlardan ısrarla YPG/PYD ile ilgili iyi açıklamalar yapmaktadır? Burası gerçekten cevabını çoğu kişinin bilmediği muamma bir durumdur. Suriye’de YPG ile ilgili enteresan gelişmeler hep vardı. Mesela Suriye savaşında bütün cephelerden destek alan, çok mükemmel bir şekilde çok taraflı oynayan, omurgasız bir şekilde gerilla mücadelesi veren tek grup YPG’dir.(Ki gerilla mücadelesi gayet omurgalı bir mücadele olması gerekir.) Suriye savaşını ayrıntılı bir şekilde takip edenler ve üzerinde kafa yoranlar görecektir ki, YPG hem Rus cephesinden, hem Amerika cephesinden destek almıştır ve hâlâ da almaktadır. Diyeceksiniz ki bu nasıl oluyor? Hadi ABD cephesini anladık da, Esad’a karşı savaşan YPG, Rusya’dan nasıl destek alıyor? Gerilen Rusya-Türkiye ilişkilerine bakarsanız bunu da net bir şekilde görebilirsiniz. Rusya, Türkiye’nin güneyinde oluşacak herhangi bir Kürdistan hareketine pek tabii destek verecektir. Türkiye, bütün bu desteklerin ve arka çıkışların artık dünya kamuoyunda da açık bir şekilde dillendirildiğini görünce ortaya yüzyıllardır var olan devlet refleksini koydu. Türkiye bu refleksi 1923’de de ortaya koyacaktı, 1940’da da, 1970’de de, 1990’da da… Çünkü bu hükümet tepkisi değil bir devlet geleneği tepkisidir. Bu tepkiyi İslâmcılıkla bağdaştıranlar, en basit tabiriyle zorlama bir teorinin kurbanıdırlar. Bu refleksin milliyetçi bir devlet refleksi olduğunu anlamak için Ortadoğu uzmanı ya da derin tarihçi olmaya gerek yok. Güneyinde bu kadar yıldır mazlum Müslümanlar katledilirken ortaya herhangi bir eylem koymayan Türkiye, konu milli varlığı olunca bir anda aksiyona girişti. Aslında ABD’nin YPG’yi terör listesine dâhil etmemesine karşın ben de Türkiye’nin buna bir misilleme ile karşılık vermesini beklerdim. Bu misilleme bombalama olacağına daha soyut ve daha anlamlı bir şey olabilirdi. Diplomatik açıdan da farklı bir adım olurdu. Örneğin; Türkiye de El-Nusra’yı ve belki ileride de başka birkaç grubu terör örgütü listesinden çıkararak misillemeye başlayabilirdi. Benimkisi savaşsız bir seçenekti. Her şey barış için. Hemen silahlara sarılmamak gerek, barbarlığın(!) ne lüzumu var canım, değil mi?