Kültür Siyaseti Üzerine

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Kültür Siyaseti Üzerine" adlı köşe yazısı.

Çok sevdiğim ve değer verdiğim bir hocam, yıllar önce bir sohbetimizde bana Cemil Meriç’in asra damga vuran sözlerinden birisini söylemişti: “Her tarif bir tahriftir.” Yıllar geçtikçe bu sözün kendi bünyesinde ne derece anlamlar yüklendiğini daha iyi anladım. Evet gerçekten de modern dünya düzeninde eşyalara tanımlanan tarifler, eşyayı daha çok tahrif etmekten öteye geçmiyor. Başlıkta kullandığım Kültür Siyaseti de bu tahrif edilen tanımlardan bir tanesidir. Kültür ve siyaset kelimeleriyle bir tamlama yapmak, hem kültür kelimesinin derinliğine ihanet etmek(Cemil Meriç ‘kültür’ kelimesini de beğenmez, onun yerine ‘irfan’ kelimesini kullanır.) hem de siyaset işlevini rayından çıkarmak demektir. Kültürel iktidar meselesi bu meseleden çok daha farklı bir yerde duruyor. Zira Kültürün iktidarı ile siyaseti farklı şeylerdir. Cuma günü Beyaz Show adlı talk-show programında yaşananlar, ki bence yaşanan hiçbir şey yok, işte bahsedeceğimiz kültür siyaseti meselesine örnek teşkil ediyor. Bu ülkede talk-show programları, magazin haberleri, dizi-filmler hep kültür olarak sunulduğu için Beyaz Show’u da bu kültürün bir parçası olarak değerlendireceğiz haliyle. Programa sıcak çatışma bölgesi doğu illerinin birinden bağlanan bir hanım, barış arzuladıklarını ve bu barışın sanatçıların da gündemi haline getirilmesini istediğini söyledi. Ben programı izlediğim zaman herhangibir propaganda ya da anti-propaganda sezmedim. Sezmeli miydim? Orası da ayrı bir tartışma konusu. Ancak sezenler, kendilerinden çok emin bir şekilde eleştiriye başladı. Maalesef bu gibi durumlarda ülkece öyle bir hale getirildik ki, bir kesim eleştiriye başladığı zaman haklılığı veya haksızlığını bir kenara bırakıp hemen savunmaya geçiyor diğer kesim. Herkes, kimi, neyi, niçin savunduğunu veya eleştirdiğini bilmeden bir kördüğümün içinde yuvarlanıyor. Böylece bir modern kültür programı da siyaset tartışmalarının içine kolayca çekilebiliyor. Yani kültürün de, ister modern ister geleneksel olsun, siyaseti üretilmeye başlanıyor. Böylelikle kendi içinde bir anlam derinliği ifade eden kavramlar da kaybolup gidiyor. Cumartesi günü kurucusu ve yazarı olmaktan büyük mutluluk duyduğum A’mâk-ı Efkâr adlı edebiyat dergimizin de katıldığı, Türkiye Yazarlar Birliği’nin İstanbul şubesinde gerçekleşen bir konferans vardı. Ben yer alamadım bu güzel toplantıda ama kardeşim, yoldaşım, dergimizin Genel Yayın Yönetmeni İsmail Atakan Çetiner bizim yerimize de oradaydı. Her ay genç edebiyat dergilerinin tanıtıldığı bu oturumlarda bu ay Şiar, Parende ve A’mâk-ı Efkâr vardı. Edebiyat, kültür-sanat adına önemli gelişmeler bunlar. Kültür siyasetinin uzak kaldığı, kültürün sadece kendisinin konuşulduğu güzel organizasyonlar vesselam. Bu güzel organizasyonlar için tabii ki şahsım ve A’mâk-ı Efkâr adına, Mahmut Bıyıklı ağabey başta olmak üzere Şakir Kurtulmuş, Hüseyin Akın hocalar dahil tüm Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul şubesi ekibine teşekkür ediyorum. Geçen hafta başkanlığa yeniden seçilen Mahmut Bıyıklı hocamı da kutluyorum ayrıca. Daha nice kültür dolu organizasyonlara imza atacağını bildiğim ekibini ve kendisini yürekten destekliyoruz. Güzel adamlar güzel işler yapıyorlar. Bu ülkenin kültüre sahip çıkan, onun birleştirici vasfını kullanan kültür adamlarına her daim ihtiyacı var. Kültürün siyasetinin yerine siyasetin bir kültür derinliğinde olmasını diliyoruz.