Kaos Teorisi'nin Son Durağı: Orlando

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Kaos Teorisi'nin Son Durağı: Orlando" adlı köşe yazısı.

‘Kaos Teorisi’ ünlü bir teoridir. Kimilerine göre matematik, kimilerine göre ise bir fizik teorisidir. Ama her ne kadar matematik ya da fizik teorisi olsa da hayatın her alanında özellikle de Uluslararası Siyasette anlam olarak karşımıza çıkmaktadır. 2010’dan beri son olarak Orlando’daki bir gece kulübüne saldırıyla geldiğimiz noktada, özellikle de Ortadoğu’da yaşadığımız süreç bunun en önemli örneğidir. Kaos teorisi bize düzen’in düzensizliği yarattığı fikrini aşılar. Ayrıca her düzen’in muntazam olmayacağını, düzensizliğin içinde de bir düzen olabileceğini söyler. Bütün bu varsayımların ışığında var olan örnekler arasında şuan için Ortadoğu’ya bakmak bizim için önemli olacaktır. Ortadoğu’da 2010 yılında başlayan Arap Baharı süreci bizi algılarımızda yaşanılacak bir değişikliğin eşiğine getirdi. İlk olarak Tunus’da başlayan Arap Baharı süreci bir domino etkisi yaparak bütün bölge ülkelerine sıçradı. Diktatörlükle yönetilen Ortadoğu halklarının devletlerine olan bu isyanları, kaotik yaşantıyla beraber farklı bir düzen aldı. Adeta kaos içindeki halk, sadece toplum olarak değil, birey olarak da otoriter düzenlere bir başkaldırı gerçekleştiriyordu. Arap Baharı süreci o zamandan bu zamana birçok uzmanın süreç değerlendirmesi yaptığı önemli bir konu haline geldi. Kimileri bu süreci ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir sacayağı şeklinde gördü. Başta ABD olmak üzere Batı’nın yeni dünya düzeni sloganı bu sürecin tetikleyicisi olmuştu. Kimileri de süreci yıllarca halklarına zulüm yapan otoriter dikta yönetimlerine karşı halkın bir isyanı ve başkaldırışı olarak değerlendirdi. Tabii ki bu bölgede yüzyıllardan beri savaş, kan, mücadele hiç eksik olmamıştı ama özellikle 3-4 yıldan beri bu savaşlar zirve yaptı. Dünya’da böyle çok kanlı mücadeleler hemen her yerde oldu. Avrupa’da Yüzyıl Savaşları, Uzakdoğu’da Çin-Japonya mücadelesi, Afrika’da halen devam etmekte olan kabile mücadeleleri bunların en büyük örneğidir. Ortadoğu halkları genelde düzensiz ve fakir bir yaşam sürmektedir. Böylesine düzensiz yaşayan toplumların domino etkisi yaratarak zaman içinde başlarındaki otoriter ve baskıcı yönetimlerden kurtulması, kaos teorisindeki düzenli kaos fikrini akıllarımıza getiriyor. Peki, başarıyı yakalayacak kadar düzenli olan bu kaos, acaba hiçbir dış etki maruz kalınmadan gerçekten de spontane mi gelişti? Fikri aklımızı kurcalıyor doğrusu. Günümüzde medya, toplumlarda veya tek tek bireyler de algı yaratma konusunda önemli işlevler görmektedir. Algı yaratma konusunu buradan geçen hafta Almanya örneği ile anlatmıştık. Dünya’nın bir ucundaki bir olay, diğer ucunda çok farklı bir şekilde lanse edilebilecek hale geldi. Özellikle gelişen teknolojiyle birlikte kameralar ile alınan görüntüler üzerinde çok profesyonel bir şekilde oynanarak birey bilincinde farklı algılar yaratılabiliyor. Medya’nın bu tür algı operasyonlarını kaos içindeki bir toplumda ya da kaos halinde bir ülkedeki kaotik yaşam ortamında daha başarılı bir şekilde yaptığını söyleyebiliriz. Açıkça söylemek gerekirse profesyonelce yapılan bu operasyonların böylesine kaos yaşayan toplumlarda inandırıcılık yüzdesi daha fazla olabiliyor. Bunun nedeni ise çok basit aslında; Kaos ortamı yaşayan toplumlar ve o toplum içindeki bireyler, psikolojik bir yıkım içindedirler. Zaten fiilen yıkım içinde olan bu toplum ve bireyler, bir de psikolojik harekât diyebileceğimiz, direkt olarak düşüncelere yönelen algı operasyonlarıyla iyice yıpratılmaktadır. Şuan bilfiil bu kaos ortamını yaşayan Irak ve Suriye halkları psikolojik bir bunalım içine sürüklenmişler. Savaş halinde olan bu bölgelerden çok net bir şekilde haber alınamıyor maalesef. Tek doğru bildiğimiz şey belki de, orada yaşanan vahşetle birlikte birçok insanın yaşamını yitirdiği haberleridir. Bir toplum kendiliğinden mi kaotik toplum olur? Yoksa Dış etkilere maruz kalarak mı kaotik toplum haline sürüklenir? Bir ülkedeki bireyler mi kaotik bir yaşam tarzı ister? Yoksa ülkeler arası çıkara dayalı Uluslararası sistemdeki büyük oyuncular mı belli bir ülke halkı için kaotik yaşam isterler? Bütün bu soruların Politik bir teori olan Realizm’de tek bir cevabı vardır. O da “Ülkeler arası politikalar, ülkeler arası çıkarlara dayalı” Gerçeğidir. Zaten Realizm’in bu cevabını öğrendikten sonra bütün taşlar kafamızda oturmaya başlayacaktır. ABD de tarihinin en kanlı saldırısının gerçekleştiği bu durumla beraber küresel bir güç olarak dünyanın başka yerlerinde yaratmaya çalıştığı kaosun bedelini kendi vatandaşlarının canıyla ödüyor. Kısacası ateşle oynayanın elini ateş, eninde sonunda yakıyor.