Gelenek-Modernite Tartışması

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Gelenek-Modernite Tartışması" adlı köşe yazısı.

21.Yy’da en çok hissettiğimiz, içinde yaşadığımız, bazen yerden yere vurduğumuz bazen de göklere çıkardığımız bir olgudur Modernite. Kimi tarihçiler modern zamanların aslında 20.yy ile başladığını iddia ederler, kimileri de sanayi devrimiyle başladığı kanaatindedirler. Bu ayrımı şöyle açıklayabiliriz; Modern zamanların 20.yy’da başladığını söyleyen tarihçiler, aslında ‘Modernite’ kavramının  iliklerimize işlediği zamanları baz almaktadırlar. Azıcık da olsa tarih bilgisine sahip olanlar bilir ki, toplumları etkileyen ulus devlet, milliyetçilik, özgürlük, eşitlik kavramları 18.yy’ın sonlarında, yani Fransız İhtilaliyle birlikte başlamış ama uluslararası sisteme ve toplumların geleneklerine sirayet etmesi 20.yy’da gerçekleşmiştir. Gelenek ve Modernite savaşı, tarihin en azılı savaşlarından birisidir. Ancak bu öyle bir savaştır ki, ne karşı karşıya hizalanmış ordular görürsünüz ne de karşılıklı dökülen milyonlarca insan kanı. Bir zamanlar Necmettin Erbakan’ın da söylemlerine sirayet eden “Kanlı mı olacak yoksa Kansız mı?” sözcükleri aslında bu savaşın nasıl bir savaş olduğu konusunda bizlere ufak birer ipucu vermekteydi. Nitekim siyaset bilimciler, 28 Şubat’ı ‘Postmodern Darbe’ olarak nitelendirmişlerdir. Gelenek-Modernite savaşı psikolojik harbin en üst seviyesidir. Modernite, 20.yy’dan itibaren özellikle doğulu ülkelerdeki geleneklerle şiddetli bir biçimde savaşmaya başlamıştır ve bu savaş halen devam etmektedir. Bu ülkenin yetiştirdiği son değerlerden birisi, gerçek münevver Cemil Meriç’in bir sözü 20.yy’da başlayan bu çetin savaşın kıyamete kadar süreceğini çok güzel bir şekilde özetlemiştir. Hatırladığım kadarıyla şöyle der Cemil Meriç; “Satın alınan her eşya, bir ideoloji getirir.” Modernite kavramını oturup özetlemeye, açıklamaya kalksak bu kadar iyi bir tanım getiremeyiz herhalde. Yani demek istiyor ki Cemil Meriç, satın aldığımız her eşyayla birlikte aslında bir ideoloji satın almış oluruz. Çünkü her eşya, kendisini üreten ideolojinin esiridir. Peki biz onu alırken ne kadar özgür kalabileceğiz? İşte bu soru, soruların en derinidir. Geleneğin Modernite ile savaşına birkaç örnek verelim ki herkesin kafasında somutlaşsın. Mesela, yeni çıkan akıllı telefonlarla birlikte genç yaşlı demeden herkesin yaptığı check-in’ler, konumuza ciddi bir örnek teşkil eder. Gittiği her yeri(özellikle pahalı ve lüks mekanlar daha tercih edilir) herkese bildirme ihtiyacı hisseden birey, adeta o teknolojinin esiri olmamış mıdır? Ya da başka bir deyişle o teknoloji bu bireyi esir almamış mıdır? Bu sorunun cevabını muhataplarına bıraksak daha doğru olacak herhalde. Oysa gelenek dediğimiz şey, bunun tam tersini bizlere öğretmekteydi. Gelenek, böyle bir şeyi ayıplarken Modernite sahip çıkmaktadır. Gelenek, bireyin bazı durumlarının özel kalmasını ister, iki kişi arasında yaşanan özel duyguların ortaya saçılmasından rahatsızlık duyar. Ancak bugün sosyal medyada iki kişi arasında özel durum arzeden şeyler tabir yerindeyse ulu orta yaşanmaktadır. Bir başka örnekle konumuza devam edebiliriz. Son yıllarda evlerdeki perde modasına dikkat etmeye çalışalım. Eskiden perdeler olabildiğince büyük ve geniş olurdu ki amacını gerçekleştirsin. Çünkü perde demek, mahremiyet demekti. Şimdi oluşan perde modasında garip şekilli, evin içerisini yarıdan yarıya gösterecek biçimde tasarlanmış perdeler evleri kaplamaya başladı. Gelenek, bizlere perdenin sıkı sıkıya örtülmesini içerinin dışarıya gösteriş alanı yapılmamasını öğütlerken, Modernite ise moda adı altında perdenin amacını ortadan kaldırmayı teşvik etmektedir. Verdiğimiz bu iki örnek, Gelenek ile Modernite savaşının küçük ama en bariz örnekleridir. Sosyal hayatımızda bunlar gibi birçok örnek bulmak mümkündür. Gelenek ile Modernite’nin bu şiddetli savaşının tarihselliği bir yana sosyal hayatımıza kadar girmesi ayrı bir önem arzetmeli bizler için. Bizler de bu savaşta bir bakıma seçim yapmak zorunda bırakılıyoruz. Ancak hal ve hareketlerimizden görülüyor ki, biz seçimimizi çoktan yapmışız, bu savaşta Modernite’nin saflarında yer almışız. Peki kadim geleneğimize ne olacak? Aidiyetlerimiz olmadan ne kadar yaşayabileceğiz? Bu sorulara da cevap bulmak sanırım bizlere düşüyor. Bu soruların cevaplarını akl-ı selim ile düşünüp, neyin faydamıza olacağını hesaplamamız gerekmektedir. Bunu yaparken tamamen gelenek üzerinden bir toplum inşası değil de Geleneği Modernite ile birleştirerek, harman ederek bir gelecek inşa etmenin derdi içinde olmalıyız. Bu dert ile dertlenenlere selam olsun..