ERKEN SEÇİM ANALİZLERİ

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "ERKEN SEÇİM ANALİZLERİ" adlı köşe yazısı.

Erken seçimler, bu ülkenin tarihinde çok sık rastladığımız süreçlerdir. Genellikle koalisyon hükümetlerinin sonucunda yaşadığımız, sonuçlarının da pek hayra vesile olmadığı süreçlerdir. YSK, 1 Kasım’da erken seçim yapma kararı aldı. 7 Haziran’dan sonra AKP-CHP-MHP arasında yapılan koalisyon görüşmeleri hepimizin tahmin ettiği gibi sonuçlanınca erken seçim kaçınılmaz oldu. Cumhurbaşkanı’nın Ak Parti’den sonra görevi seçimden ikinci parti olarak çıkan CHP’ye vermemesi de ayrı bir olaydır. Cumhurbaşkanı’na baktığımızda kendince haklı sebepleri olduğunu görüyoruz ancak bir de CHP kanadına baktığımızda onlarında haklı sebepleri olduğunu net olarak görüyoruz. CHP’nin savunduğu en temel şey ise teamüllerdir pek tabii. İşte teamüllerin, siyasi geleneğin kalmadığı böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. Peki, seçim her sorunun çözümü müdür? Asla. Hele hele böyle ortamlarda bir de erken seçimin yarar getireceğini düşünenler aklını peynir ekmekle yemiş olmalılar. Koalisyon görüşmeleri bizlere Charles DeGaulle’nin o meşhur sözünü hatırlattı: “Politika, Politikacılara bırakılamayacak kadar ciddi bir meseledir.” İşte tam bu noktada DeGaulle’nin de işaret ettiği gibi seçmene yani halka çok önemli görev düşecektir.(Gerçi ben istisnaları olması kaydıyla seçimlerin hiçbir zaman çözüm getireceği fikrini benimsemedim) Bu görevler klasik oy kullanma meselesi değil, verdiği oydan sonra da seçim hakkının takipçisi olacak bir halk kitlesi oluşturma meselesidir. Siyaset gerçekten ciddi bir şeydir. Charles Bukowski’nin çok sevdiğim bir sözü vardır, burada anmak güzel olacak: “Demokrasi ve Diktatörlük arasındaki fark şudur; Demokraside önce oy verir sonra emirler alırsınız. Diktatörlükte ise oy vermekle zaman harcamazsınız.” Bukowski’nin bahsettiği gibi oy verip emir almak, gerçek bir vatandaşa yakışmaz, yakışmamalı. Oyunun takipçisi olacak halk kitlesi bir ülkede artmadıkça maalesef refah da muasır medeniyet seviyesi de hayal olur. Erken seçim bize neler getirir ya da neler götürür? Bu sorunun cevabı erken seçimle gelecek sonuca bağlı olarak değişecektir. Karınca kararınca, takip ettiğimiz iç politika dinamiklerinden bir sonuç çıkarmaya çalıştım, Erken seçim tahmininde bulundum. Yazımı yazdığım 23 Ağustos tarihine kadar ki iç siyaset olgularını hesaba katarak ulaştığım partilerin oy oranları tahminim şöyledir: AKP: %40-43 CHP: %27-30 MHP: %10-14 HDP: %10-13 Tabii ki bunlar şuanki siyasi ortama göre yapılmış tahmindir. Önümüzdeki günler bize ne gösterir bilinmez. Seçim propagandaları erken seçimi nasıl etkileyecek, oturup hep birlikte göreceğiz. Benim tahminimde de görüleceği üzere, erken seçim sonucunda ben yine bir koalisyon öngörüyorum. Peki, can alıcı soru şu ki; Böyle bir koalisyon sonucu çıkarsa yine partilerin buna vereceği tepki ne olacak? Bu ülkenin 5 ayda bir seçime gitmeyeceği düşünülürse, yapılacak olan nedir? Ben söyleyeyim, yapılacak olan çok açık ve nettir. Diğer yazılarımda da değindiğim gibi gönül ister ki altın çağlarımızı tek partili hükümetlerle yakalayalım, istikrar kuralım. Ancak olmuyorsa olmuyordur. Milli irade denen bir şey varsa eğer seçilenlerin de oturup buna boyun eğmeleri gerekmektedir. Türkiyenin koalisyon kurabilmeyi, yönetebilmeyi artık öğrenmesi gerekmektedir. Dünyanın önde gelen ülkeleri bunu çok rahat bir şekilde gerçekleştirebilmektedir. Türkiyenin de onlardan bir farkı olmadığını ispatlayabilmesi için koalisyonu öğrenmesi şarttır. Türkiye, bunu kendi iyiliği için yapmalıdır. Buna inanıp inanmamak siz okuyucuların meselesidir.