Düşünen Adam Out, Savunan Adam In

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "Düşünen Adam Out, Savunan Adam In" adlı köşe yazısı

Ülke olarak 15 Temmuz gecesinden beri birçok şey yaşadık. Aradan yaklaşık 3 hafta geçti yaşamaya da devam ediyoruz. Dün Yenikapı’da gerçekleştirilen miting, bütün bu yaşadıklarımızdan sadece bir tanesidir. Dün Emniyet’in verdiği kayıtlara göre yaklaşık 5 milyon insan miting için Yenikapı’daydı. 15 Temmuz süreci, devlet içi hesaplaşma adına önemli bir tarihtir. Vatandaşlara yansıyan tarafı, destansı anlatımlarla dolu bir olaydır. 3000 yıllık köklü bir tarihi olan Türk milletinin böyle bir olay karşısında ne tepki verebileceği üç aşağı beş yukarı biliniyordu, bilinmeliydi. Millet iradesinde en ufak bir sıkıntısı olmayan bu olayın üst iradede, yani milletin yansıttığı iradede ciddi sıkıntıları mevcuttur. 15 Temmuzla birlikte acı ama gerçek birçok şeyin de farkına vardık. En azından bu süreçte düşünebilme yetisini kaybetmeyenler farkına vardı. Nelerin farkına varabildik? Ben naçizane kendi gördüklerimi siz değerli okuyucularla paylaşmak isterim. Göremediklerim için sizler ekleme yapabilirsiniz. 15 Temmuz’un tarihi öneme sahip acı ama gerçek çıkarımlarını şöyle sıralayabiliriz: Türkiye, 15 Temmuzla birlikte düşünme yetilerini kaybetmiş. Düşünmeden eyleme geçmek, savunmak gibi tehlikeli bir durumu yaşamıştır. Nasıl ki eylemsiz düşünce tehlikeliyse, düşüncesiz eylem de bir o kadar tehlikelidir. Ülkemizde derin olayları yorumlayacak, sade vatandaşa akıl hocalığı yapıp rehberlik edebilecek entelektüel adamların, bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olması. Türkiye’nin uluslararası istihbarat servislerinin savaş alanına dönüşmesi. Kendi uzak ülkelerinden bu ülke üzerinde bir güç savaşı vermeleri ne yazık ki son derece üzücüdür. 3000 yıldır varolduğunu düşündüğümüz Türk devlet kurumunun ciddi şekilde hasara uğratılmış olması. Ancak bu süreç Türk tarihi üzerinde araştırmalar yapan tarihçilere de şunu göstermiştir ki, varolduğunu düşündüğümüz devlet mekanizması acaba gerçekten var mıdır? Varsa Türk tarihindeki Talas Savaşı ile Müslümanlığa geçme, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilme gibi belli başlı kırılmalarda ve dönüm noktalarında nerededir? Ve kabul edelim, devlet içinde yuvalanan bu kirli hareketin bir süredir devam eden teşebbüsleri ve bu teşebbüslerin zirvesi 15 Temmuz da bu anlamda bir kırılma noktasıdır. Düşünerek değil de intikam hırsıyla hareket etmenin verdiği bir etki olarak, ülkedeki adalet sistemi sorgulanmadan ceza istenmesi. İdam hak eden için güzel bir cezadır. Belki bu kirli hareketin yönetici zümresine de uygulanabilir. Ancak bununla sınırlı kalmayacağının teminatını kim verecek? Geçmişte idam cezalarının hep siyasi hedefler için kullanıldığı da düşünülecek olursa bu durum ciddi bir handikaptır. Adalet sistemin kör ve topal olduğu bir ülkede, idam cezası cinayettir. Bu ülkenin büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu düşünülecek olursa, “Bir topluluğa karşı olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin!” (Maide, 8) ayeti uyarınca düşünüp hareket edilmesi yerinde olacaktır.   Duran adam da değil, savunan adam da… Bu aralar sıkça hatırlamak zorunda olduğumuz, unuttuğumuz güzel bir atasözümüz var bizim: “Acelede nedamet, düşünmekte selâmet vardır.”