BİN DÜŞÜN, BİR UYGULA

TAKİP ET

Mertcan YOLDAŞ'ın "BİN DÜŞÜN, BİR UYGULA" adlı köşe yazısı..

Sıcak yaz aylarının bir akşamında televizyon başındaydım. Kanalları dolaşırken NTV’de 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuk edildiği bir programa rastladım. Abdullah Gül’e sorulan sorular ve onun verdiği cevaplar, bu programı dikkatle izlememe neden oldu. Bildiğiniz gibi Abdullah Gül, bu ülkede milletvekili, bakan, başbakan ve son olarak cumhurbaşkanlığı yapmış yani aktif siyasetin tam merkezinde bir yaşam sürmüştür. Devletin bütün bu kademelerinde yer alırken birçok olaya tanık olmuş ve tecrübe edinmişti. Tecrübelerini aktardığı bu program, Türkiye siyasetinin son on yılını incelemek isteyenler için kaçınılmaz bir fırsattı. Programı izleyemeyenlerin internetten bulup izlemelerini tavsiye ederim. Program boyunca Abdullah Gül’e birçok soru soruldu ve o da kendisinden beklenilen samimiyetle soruları cevapladı. Benim dikkatimi çeken sorular özellikle dış politikayla ilgili sorulardı. Gül’ün verdiği cevaplar da bir o kadar ilgi çekici oldu. Abdullah Gül, son on yılın özellikle son dönemindeki dış politika anlayışına dikkat çekti. Gül’ün söylediği şeyler önemliydi, çünkü iktidarın dış politika karar alıcılarının başında geliyordu. Ancak Gül, son 3-4 yıldır filizlenmeye başlayan bir hayalperestlikten bahsetti. Dış politika karar alıcılarının konjonktüre uygun politika üretmediğini, aksine hayalcilik kaplı gerçek dışı düşüncelerle dış politikaya yaklaştıklarını belirtti. Abdullah Gül böyle söyleyince dış politika ile ilgilenen herkesin aklına iki şey geldi: Mezhepçilik ve Neo-Osmanlıcılık. Özellikle Arap Baharından sonraki Türkiye dış politikasının içeriğine baktığımızda bu ideolojik yaklaşımları net olarak görebiliriz. Maalesef belirli bir zaman diliminden sonra İslam Dünyası, tarihte hep mezhepçilik ideolojisiyle yönlendirilmiş. İran bir bloğu oluşturmuş, Türkiye ve Suudi Arabistan bir bloğu oluşturmuş. Bugünde durum değişmemiş Sünni-Şii ayrımı keskin hatlarla devam etmiştir. Buna bağlı olarak Türkiye, son yıllarda Neo-Osmanlıcılık fikrini üretmiş ve Ortadoğu’da bu fikre hiç azımsanmayacak derecede yatırım yapmıştır. Bütün bu dış politika çalışmaları, Gül’e göre akılcılıktan uzak. Realizm sarmalındaki dünya siyasetinin İdealist(!) bakış açısıyla idare edilmeye çalışılması zıtlık ifade ediyor tabii. Radikal bir duruş sergileyemeyip, sistemin içinden sistem eleştirisi yapmak Muhafazakar kafaların ironik hareketlerinden birisidir. Bu hayalperest dış politika düşüncesinin son cereyan ettiği olay da Musul’un Başeka mevkisine asker çıkarılmasıydı. “Bin Düşün, Bir Uygula” uluslararası politikanın can alıcı stratejilerinden birisidir. Hayalperestlikle örülü dış politikalar, bu çok önemli stratejiyi gözden kaçırır. Düşünülmeden yapılan bir askeri hareket, uluslararası baskılara karşı gelemeyip geri çekilme hüsranıyla sonuçlanır. Bunun gibi hareketler, dış politikada iradesiz ve bir bakıma karaktersiz görünüşe yol açar. Ne demişti büyük komutan Fatih: “Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz!”